‘Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne Ulaşma Azim ve Kararındayız’
‘Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne Ulaşma Azim ve Kararındayız’
Atatürkçü Düşünce Derneği Çorum Şube Başkanı Uğur Demirer, Amasya Genelgesi’nin yayınlanışının 104 yılını kutlayarak, genelgenin tarihçesi hakkında bilgi verdi.
Uğur Demirer, “Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Amasya Genelgesi’nin 104. yaşını kutlar, Büyük Atatürk ve Kemalist Devrimcilerin manevi huzurunda minnet ve şükranla eğilirken zamane “Artin Kemal”leri ile iç ve dış efendilerine inat, milletimizle birlikte Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma ve Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma azim ve kararında olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz” dedi.
ADD Şube Başkanı Demirer’in konuyla ilgili basın açıklaması şu şekilde:
“1919 Haziran’ı İstanbul’unda gerek gazetelerde, gerek halk arasında 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın tamim, konuşma ve icraatları ile Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal’in Saray adına verdiği emir ve talimatlar yazılıyor, konuşuluyordu. Mütareke Basını’nın “İki Kemal Tartışması” olarak adlandırdığı bu süreç gerçekten ibretliktir
Atatürk ve Laik Cumhuriyet düşmanı çevreler, Mustafa Kemal’i vatanı kurtarması için Padişah Vahdettin’in gönderdiği yalanını yıllardır sürdürüyorlarsa da, Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya İngilizlerin istek ve talimatı doğrultusunda gönderilmiştir. Saray hükümetinin kendisine verdiği görev ise, vatanı kurtarmak değil, Ordunun terhisi ile silah ve mühimmatların teslimi işlerinin sorunsuz yürümesini ve emperyalist işgalin direnişle karşılaşmadan tamamlanmasını sağlamak, yanısıra, Karadeniz bölgesinde Pontus, Doğu Anadolu’da Ermeni çetelerine göz açtırmayan yerel güçleri ve bir araya gelmeye çalışan Kuvvacıları dağıtmaktır. Ancak O, göreve başlar başlamaz yurdun her yerinde kurulmaya başlayan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetlerini birleştirip Kuvayı Milliyeyi örgütleyerek 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından itibaren tek çare gördüğü Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın koşul ve olanaklarını hazırlamaya girişmiştir.
19 Mayıs 1919’dan başlayarak verdiği emirlerin, vatandaşlarla yaptığı toplantılardaki konuşmalarının, İstanbul ve görev bölgesi ile yazışmalarının ve nihayet Havza’dan Anadolu’daki komutan, vali ve mutasarrıflara gönderdiği tamimin (Havza Tamimi) tedirgin edip ciddi endişeye düşürdüğü işgalcilerin talebi üzerine Vahdettin tarafından göreve başlayışının 20. günü -8 Haziran 1919’da- geri çağrılan (8 Temmuz 1919’da görevden alınıp ordudan istifa etmek zorunda bırakılan, 11 Mayıs 1920’de düzmece mahkeme Nemrut Mustafa Divanı’nda idama mahkum ettirilen) Mustafa Kemal Paşa, çeşitli bahanelerle bu emre uymamış, çalışmalarını sürdürmüş, 22 Haziran 1919 sabahı da Ulusal Bağımsızlık Savaşımız’ın ilk resmî belgesi olan Amasya Genelgesi’ni yayınlamıştır.
İlk 3 maddesinde; ‘Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul’daki hükümet, üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.’ denilen Amasya Genelgesi; millete yönelik bir direniş çağrısı, emperyalist işgalcilere savaş ilanı, hain işbirlikçilere de apaçık bir isyandır.
Genelge İngilizleri de, Sarayı da çok telaşlandırır. Dahiliye Nazırı Ali Kemal hemen ertesi gün bir genelge yayınlayarak, “Mustafa Kemal Paşa, büyük bir asker olmakla birlikte, güncel siyasayı o derece bilmediği için, olağanüstü yurtseverlik ve çaba gösterdiği halde, yeni görevinde hiç başarılı olamadı. İngiliz Olağanüstü Temsilciliğinin isteği ve ısrarı üzerine görevinden alındı. Görevden alındıktan sonra, yaptıkları ve yazdıkları ile de bu kusurlarını daha çok açığa vurdu.” der. Der demesine de, çaresizdir. Emirlerini dinletemez, talimatlarını uygulatamaz. 3 gün sonra da, Mustafa Kemal Paşa’yı yakalatıp İstanbul’a getirtme ve Milli Mücadeleyi başlamadan ezme görevini yerine getiremediğini belirtip bin bir özürle Dâhiliye Nazırlığı’ndan istifa eder. İstifa mektubunda şu ifadelerle seslenir efendisine: “Yüce kapınıza bütün varlığıyla bağlanmış olan bu en sadık kölenizin, sizin kutsal rızanızdan ve yüce kabullerinizden kıl kadar sapmayı ne büyük bir var oluş faciası sayacağı padişah hazretlerine açıklanmasına gerek olmayan gerçeklerdendir. Sadık kölenizin bu bağlılıkla ulaşabildiği güveninizi çekemeyen rakiplerimden bazı kimselerin başarısızlıklar yaratarak beni padişah hazretlerinin ilgisinden yoksun bırakmakla sonuçlanacak bazı olayları hazırlamakta olduklarından… Sonuç olarak başarısızlığa uğratılarak velinimetlerinin uğurlu rızalarını almamdan uzak ve yoksun kalmama vesile olduklarından ve söylediklerimi desteklemeyerek müdahalelere başlamaları sebebiyle tedbir düşünme ve almadaki bağımsızlığımdan yoksun kalmam dolayısıyla doğan manevi yıkım ve zararı anlayarak bugün sadrazamlık makamı kaymakamlığına kesin istifamı verdim.”
Her ne kadar, kıyaslanmaları bir yana, aynı cümlede bir araya getirilmeleri bile haksızlık olsa da, mademki Mütareke Basını, “İki Kemal Tartışması”nı kayda geçirmiştir, söylenmelidir o zaman: “İki Kemal”den biri; teslimiyeti reddeden, boynunda idam fermanı ile yok yoksul vatanı ve milleti esaret ve zilletten kurtarmak için mücadele eden, genelgeler yayınlayan, görüşmeler yapan, kongreler toplayan, milleti ayağa kaldıran, meclis açan, ordu kuran bir kahraman olan Mustafa Kemal ya da Saray’ın deyişiyle “İsyancı Kemal”, diğeri ise; bir faninin “sadık kölesi” olduğunu gururla söyleyen, üç kuruşluk çıkarı için vatanına ihanet eden, bunda başarısız olmaktan duyduğu üzüntü ve utancı belirtmekte de sakınca görmeyen -efendisi gibi- su katılmadık bir hain olan Ali Kemal ya da halkın deyişiyle “Artin Kemal”dir.
Bu topraklarda emperyalizme direnen “İsyancı Kemal”ler elbette tükenmez, ama kişisel çıkarları için her devrin adamı olup çanak yalamayı marifet sayan “Artin Kemal”ler de hep olmuştur, olacaktır. Günümüzde de örnekleri bolca görülen “Artin Kemal”lik bir genetik sorun, bir karakter zaafıdır çünkü. Öyle iflah olmaz bir sorun ve zaaftır ki bu; Milli Mücadele boyunca Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye’ye en ağır hakaretler ve küfürlerle saldırdığı yazılarının daha mürekkebi kurumamışken zaferin kesinleştiği 10 Eylül 1922’de “Gaye birdir ve birdi…” diye yaltaklanabilmiştir.
Vahdettin’in, işbirlikçi Sadrazamı Damat Ferit’in ve sadık kölesi Ali Kemal’in hazin sonları malumdur. Haziran 1919’un “İsyancı Kemal”i ise, Amasya’da ilan ettiği hedefleri milletten başka sevgili, vatandan başka aşk tanımayan yol arkadaşları ve ulusu ile bir bir elde ederek Atatürk olmuş, adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Amasya Genelgesi’nin 104. yaşını kutlar, Büyük Atatürk ve Kemalist Devrimcilerin manevi huzurunda minnet ve şükranla eğilirken zamane “Artin Kemal”leri ile iç ve dış efendilerine inat, milletimizle birlikte Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma ve Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma azim ve kararında olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz.