‘Tıbbiyelilerin Kıymeti Her Zaman Bilinmelidir’
‘Tıbbiyelilerin Kıymeti Her Zaman Bilinmelidir’
Atatürkçü Düşünce Derneği Çorum Şube Başkanı Uğur Demirer, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bir açıklama yaparak, tıbbiyelilerin sadece salgın ya da deprem dönemlerinde değil, her zaman kıymetlerinin bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diledi.
14 Mart Tıp Bayramı’nın tarihçesi hakkında bilgiler veren Demirer, “Tıbbiyeli Hikmet cesaret ve yurtseverliği ile ulusumuzun özgürlük ve gönenci için mesleklerini icra eden değerli hekimlerimizin Tıp Bayramı’nı kutluyoruz” dedi.
Uğur Demirer’in konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:
“14 Mart; Tıbbiye öğrencilerinin okullarına yerleşen emperyalist işgalcilerin gözleri önünde Askeri Tıbbiye cephesine Türk Bayrağı asarak sergiledikleri vatansever protesto eylemi ile Tıp Bayramı olmuş kutlu gündür.
14 Mart 1919, ‘’cebren ve hile ile aziz vatanının bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketinin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş’’ bir milletin evlatları olan Askeri Tıbbiyelilerin esaret ve zillet zincirlerine mahkum olmama kararlılıklarının ete kemiğe büründüğü ilk özgürlük adımı ve Milli Mücadele’nin İstanbul’da çakan ilk kıvılcımıdır.
Osmanlı Devleti’nin ömrünü sonlandıran Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından sadece 15 gün sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edildi ve hemen ardından İngilizler Askeri Tıbbiye binasını karargâh olarak kullanmaya başladılar. Yatakhaneleri İngilizlere verilen öğrenciler tavan arasındaki ot şiltelerde yatmak zorunda bırakıldılar. Geceleri tuvaletler İngiliz askerlerine ayrıldı. Tıbbiyeliler için de tavan arasına idrar kovaları konuldu. Aşağılama o boyuta vardı ki, askeri üniforma giymeleri de yasaklanan öğrencilerden sivil kıyafeti olmayanlar pijamaları ya da gecelik entarileri ile derslere girmek zorunda kaldılar.
İşgalciler Mütareke İstanbul’unda her türlü toplantıyı yasakladıkları için öğrenciler Okul Komutanı aracılığı ile Tıphane-i Amire’nin (sonra Askeri Tıbbiye-i Şahane) kuruluş günü olan 14 Mart 1827’nin yıldönümünde bir bilimsel toplantı düzenleme izni aldılar. Öğrencilerden Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet bu bilimsel (!) toplantıyı işgali protesto eylemi olarak değerlendirmek üzere harekete geçtiler. Büyük katılımla yapılan toplantı esnasında önceden okulun iki kulesi arasına gizlice astıkları, açıldığında tüm cepheyi kaplayan Türk Bayrağı’nı öğrencilerin alkışları ve İngilizlerin şaşkın bakışları arasında çatıdan aşağıya bıraktılar.
Sonradan Tıp Bayramı olarak kutlanacak bu şanlı direniş eyleminden sadece 2 ay sonra Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktı ve 22 Haziran 1919’da yayınladığı Amasya Genelgesi ile Eylül ayında Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması çağrısı yaptı. Tıbbiyeliler bu kongreye harçlıklarından toplayabildikleri para ile sadece Hikmet’i delege olarak gönderebildiler. Delegelerin bir kısmının kurtuluşun emperyal devletlerin mandasına girmekle mümkün olacağı yolunda konuşmalar yapması üzerine söz alan Tıbbiyeli Hikmet Mustafa Kemal’e hitaben “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz” dedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa “Efendiler, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” dedikten sonra Hikmet’e dönerek “Evlat müsterih ol! Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklâl Ya Ölüm!” diyerek sözlerini tamamladı.
Büyük Önder, 1919 Eylül’ünün o kapkara günlerinde, ortada henüz hiç bir olanak yokken, devlet yokken, ordu yokken, silah yokken, her tarafı düşman, hain ve yoksunluklar kaplamışken Tıbbiyeli Hikmet’te gördüğü Millet inancına ve bağımsızlık aşkına dayanarak yaptığı bu konuşmayla, cesaret ve kararlılığı yanında “Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.” deyişinin içtenliğini de ortaya koymuştur. Ulusal Bağımsızlık Savaşımızı zafere ulaştıran bu irade, bu cesaret, bu kararlılıktır. 14 Mart 1919’da İstanbul’da işgale karşı direnişin fitilini ateşleyen Tıbbiyeli Hikmetler de, Atatürk’ün 20 Ekim 1927’de Büyük Nutuk’unu bitirirken “Ey Türk Gençliği” seslenişiyle Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği namuslu vatan evlatlarının ilklerindendir.
1911 Trablusgarp’ından 1922’ İzmir’ine uzanan 12 yıllık dönem, Türk Ulusu için olduğu gibi, Tıbbiye için de çok netameli, çok meşakkatli bir dönem olmuştur. Bu dönemin birbiri ardına patlayan savaşlarında Tıbbiyeliler de cepheden cepheye koşmuş, büyük bedeller ödemiş, hatta 1921 yılında bütün öğrencileri şehit olduğundan mezun bile verememiştir. Türk Ulus’unun dün olduğu gibi bugün de nice Tıbbiyeli Hikmetleri vardır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Tıbbiyeli Hikmet cesaret ve yurtseverliği ile Ulusumuz ’un özgürlük ve gönenci için mesleklerini icra eden değerli hekimlerimizin Tıp Bayramı’nı kutluyor, sadece salgın ya da deprem dönemlerinde değil, her zaman kıymetlerinin bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diliyoruz.”