‘HIV pozitif bireylerin toplum içinde damgalanması tedavileri geciktiriyor’
‘HIV pozitif bireylerin toplum içinde
damgalanması tedavileri geciktiriyor’
Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 1 Aralık Dünya AIDS Günü etkinlikleri kapsamında vatandaşlar bilgilendirildi.
Hastane yönetimi tarafından organize edilen etkinlikler kapsamında hastanenin poliklinik girişinde HIV/AIDS ile bilgilendirme standı kurularak hastaneye gelen vatandaşlara hastalığın bulaş ve korunma yolları ile ilgili bilgilendirmeler yapıldı, broşürler dağıtıldı.
Yine bilinçlendirme faaliyetleri kapsamında hastanedeki Şehit Fikret Metin Öztürk Konferans Salonu’nda düzenlenen bir konferans düzenlendi.
Konferansa, Hastane Başhekimi Doç. Dr. Sinan Zehir, Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Yağan, Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan Baykam, İl Sağlık Müdürü Vekili Dr. Arif Pilgir, Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Dr. İhsan Demirbaş, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Ahmet Barış, hastane yöneticileri, tıp fakültesi öğretim üyeleri, tıp fakültesi öğrencileri ve sağlık personeli katıldı.
Açılış konuşmalarının ardından Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysel Kocagül Çelikbaş tarafından “HIV Enfeksiyonu Dünyada ve Ülkemizde Durum” konulu bir konferans verildi.
Aysel Kocagül Çelikbaş, konuşmasında HIV enfeksiyonu dünyadaki artış hızında azalma olduğu ancak Türkiye’nin de içinde bulunduğu doğu Akdeniz bölgesinde artışın devam ettiğine dikkat çekti.
Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ünsal Savcı “HIV Enfeksiyonu Tanı Süreci ve Yönetimi” konulu bir sunum yaptı.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Derya Yapar “HIV ve Damgalama” konusunu ele aldı, HIV pozitif bireylerin toplum içinde damgalamasının HIV tanısı ve tedavisinde gecikmelere yol açabildiğini söyledi.
AIDS/HIV NEDİR?
Öte yandan hastaneden AIDS/HIV ile ilgili yapılan bilgilendirmede şu ifadelere yer verildi:
“Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu (AIDS), ilk kez 1981 yılında riskli cinsel teması olan genç erkeklerde nadir görülen bir cilt kanseri ve pnömoni olguların kümelenmesi ile fark edilmiştir. Geçmişte immün yetmezliği olmayan bu bireylerde ortaya çıkan immün yetmezlik tablosunun etkeni olarak saptanan virüse İnsan İmmün Yetmezlik virüsü (HIV) adı verilmiştir.
HIV enfeksiyonu ilk yıllarda hızla yayılıp ölümle sonuçlanan AIDS tablosuna neden olurken günümüzde tüm dünyanın çabaları ile yayılma hızı azalmış, geliştirilen ilaçların kullanımı ile AIDS tablosu daha az görülür olmuştur. Tedavi alan HIV ile yaşayan bireylerde enfeksiyon ölümcül bir hastalık olmaktan çıkarak diyabet, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık halini almıştır.
HIV enfeksiyonunun belirtileri hastalığın evresine göre değişkenlik gösterir. Bazı kişilerde virüs ile ilk karşılaşmadan 2-4 hafta sonra grip benzeri belirtiler (ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, yoğun kas ve eklem ağrısı, karın ağrısı, ishal, döküntü, lenf bezlerinde şişlik ve ağrı vb.) görülebilir. Bazı kişilerde ise bu dönemde hiçbir belirti görülmeyebilir. Birkaç hafta sürebilen bu dönemden sonra enfeksiyon uzun bir dönem (yaklaşık 5-10 yıl) sessiz seyredebilir ve tedavi edilmediğinde AIDS evresine ilerleyerek ciddi hastalıklara (enfeksiyonlar, kanserler vb.) ve ölüme neden olabilir.
2022 yılı sonunda dünyada 39 milyon kişinin HIV ile enfekte olduğu bildirilmiştir. Afrika, Amerika, Güney Doğu Asya’da farkındalık ve tedavi alan bireylerin artması nedeniyle olgu sayılarında azalma görülürken, Avrupa ve ülkemizin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde olgu sayıları giderek artmaktadır.
HIV virüsü, HIV pozitif kişi ile korunmasız (kondom kullanılmadan) yapılan her türlü (oral, vajinal, anal) cinsel ilişki(en sık görülen bulaşma yoludur), ortak kullanılan HIV ile kontamine iğne, şırınga ve diğer delici kesici aletler veya steril edilmemiş cerrahi malzemelerin kullanıldığı işlemler (dövme, piercing, damar içi uyuşturucu kullanımı, sağlık kuruluşları dışında uygulanan hacamat tedavileri vb.),enfekte kan ve kan ürünleri nakli (Ülkemizde 1987 yılından itibaren her kan ve kan ürününe gerekli testler yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir) ile toplumlarda yayılmaktadır. Ayrıca gebelik sırasında HIV pozitif anneden gebelik dönemi, doğum sırasında ya da doğum sonrasında (emzirme vb.)bebeğe bulaş olabilir. HIV ile enfekte hastaların tedavisi sırasında kan teması ile virüs sağlık çalışanlarına bulaşabilmektedir.
Korunmasız cinsel temastan kaçınmak hastalıktan korunmanın en önemli yoludur. Günümüzde kan bankacılığı çok ilerlemiş, kan donörlerinden alınan kanlar gelişmiş yöntemlerle bulaşıcı hastalıklar açısından ayrıntılı olarak test edilmeye başlanmıştır. Bu nedenle kan nakli ile bulaş neredeyse hiç görülmemeye başlamıştır. Sağlık kuruluşlarına başvuran tüm gebelere ELISA yöntemi ile antiHIV taraması yapılmaktadır. Anti HIV pozitifliği saptanan gebelere tedavi başlanarak anneden bebeğe hastalığın bulaşması önlenmektedir. Doğum sırasında hastaneye başvuran ve bu sırada antiHIV pozitifliği saptanan gebelere başlanan koruyucu tedavi ve emzirmenin önlenmesi ile de bebeği korumak mümkün olmaktadır.
Virüsün bulaşmadığı yollar; dokunmak, tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, gözyaşı, ter, tükürük, aynı yerde oturmak ve aynı havayı solumak (aynı havuzu, tuvaleti, saunayı ve duşu paylaşmak), ortak giysi ve eşya kullanmak (tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak, telefon kulaklığı, kapı tokmağı), böcek sokması (sivrisinek vb.) ve hayvan ısırması gibi durumlardır.
HIV durumunu bilmek enfekte olan kişinin düzenli tedavi sayesinde sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi ve gerekli korunma önlemlerini alarak virüsün yayılmasını engellemek için önemlidir. HIV enfeksiyonu tanısı enfeksiyona özgü laboratuvar testleri ile konulmaktadır. Mutlaka iki aşamalı yaklaşım ile, öncelikle bir tarama testi, sonrasında ise doğrulama testi yapılmalıdır. Test yapılması gereken durumlar; riskli kişi ile korunmasız (kondom kullanılmadan) cinsel ilişkide (oral, vajinal, anal) bulunmuş olmak, riskli kişi ile cinsel ilişki sırasında kondom yırtılması, cinsel istismara uğramış olmak, önceki veya mevcut cinsel eşin HIV pozitif olması, damar içi madde kullanımı, ortak enjektör kullanımı, steril olmayan şartlarda dövme, piercing, hacamat vb. yapılması, HIV pozitif anneden doğmuş olmak gibi durumlardır.”