Çorum 0°C
Hafif Kar Yağışlı
Çorum
0°C
Hafif Kar Yağışlı
Pts
1°C
Sal
1°C
Çar
0°C
Per
2°C
Vatandaşın parası ile de hava atılmaz
Yol, kaldırım, park yaparak Belediye Başkanı olunmaz, vatandaşın parası ile de hava atılmaz
Önümüzde yerel seçimler var. Gündem yoğun ama “Bir belediye başkanı nasıl olmalı” sorusu da yanıtsız kalmamalı.
Türkiye’deki belediyecilik anlayışının en çarpık yanı, belediye başkanlarının yaptıkları işleri, sanki olmayan şeylermiş gibi sunmalarıdır.
Bir belediye başkanının, kent sakinlerine, “Size şu kadar yol, köprü, kavşak yaptım, asfalt döktüm, içme suyu getirdim, kaldırım döşedim, otobüs aldım, park yaptım kısacası şunu yaptım, bunu aldım” deme hakkı yoktur.
Neden mi? Çünkü bu işleri yapmak için seçilmiştir de ondan. Yani, övündüğü, reklamını yaptığı, seçmenin gözüne soktuğu işler, asli görevleridir. Maaşını da, şanını da, şöhretini de aldığı Belediye Başkanlığı makamı, reklamını yaptığı hizmetleri verme yeridir.
Konuyu biraz daha açarsak, bir avukat, müvekkiline, “Seni ne güzel savundum. Davayı ne güzel kazandım” derse komik olur. Çünkü bunun için eğitim yapmıştır, mesleki yemin etmiştir ve hayatını bu işten kazanmaktadır.
Aynı şekilde bir doktor, hastasına, “Seni ne güzel tedavi ettim. Ne güzel ilaçlar verdim” demekten kaçınır. Çünkü bunun için eğitim yapmıştır, mesleki yemin etmiştir, hayatını bu işten kazanmaktadır.
Batılı ülkelerde belediye başkanları, asli görevlerini, sanki yapılamayacak ya da ilk kez yapılan işlermiş gibi anlatmaz. Yolla, kaldırımla, asfaltla, köprüyle, kavşakla, otobüsle, çöple övünmez. Ayrıca seçim kampanyasında bunları anlatırsa, alaya alınır, tepki görür. Seçmen arkasından teneke çalar.
Sen aday olursan bunları söyler misin diyenler çıkacaktır. Merak etmesinler, yukarıda yazdıklarımı, Belediye Başkan adayı olduğum 2004 seçimlerinde, tüm kampanya boyunca, her gittiğim yerde ve davet edildiğim televizyon kanallarında anlattım. Belki birileri not etmiştir, günü gelince aynı şeyleri söyler dedim. Ama belli ki, söylediklerim bu işe soyunanların hoşuna gitmemiş.
Çağdaş anlamda belediye başkanı, insanların yaşam standartlarını yükseltecek, iş sahaları açacak, çevreyi koruyacak, bölgesel kalkınmayı sağlayacak, kent ekonomisini güçlendirecek projelerle halkın karşısına çıkar. Bunları da övünmek için değil, farkını ortaya koymak amacıyla anlatır.
Yoksa “Belediyeyi birlikte yöneteceğiz”, “Belediyenin kapılarını herkese açacağız”, “Semt meclisleri kuracağız”, “Şeffaf olacağız”, “Hesap vereceğiz” türünden, artık her adaydan duyulduğu için gına getirten söylemlerle bir yere varılmaz.
Tabi ki şeffaf olacaksın, kapıları herkese açık tutacaksın, hesap ta vereceksin. Bunlar da iş mi yani. Niye bunları insanların kafasına kakarcasına anlatırlar, anlamak mümkün değil.
Türkiye’de, belediye başkanları, neredeyse her çalışma yapılan alana, “Büyükşehir Çalışıyor” ya da “Falanca belediye çalışıyor” ifadelerinden oluşan ve altında isimlerini yazdıkları tabelaları dikerler. Birkaç yüz metrelik kaldırımı her yıl yeniden yaparlar. Üstüne de, “Kaldırımınız hayırlı olsun. Belediye Başkanı falanca” yazılı bir pankart asarlar. Gören de sanır ki, belediye başkanı, geçmiş iş makinesinin içine ya da almış eline kazmayı küreği, orayı kazıyor, duvarı örüyor, kaldırım taşlarını döşüyor, şantiyenin her işiyle de bizzat ilgileniyor.
Yine vatandaşa öyle bir izlenim verilir ki, sanki belediye başkanı yolu, köprüyü, kavşağı, parkı cebinden ödediği parayla yaptırmış. Ne varsa başkanın parasıyla alınmış.
Ayıptır ya. Bırakın vatandaşın parasıyla, verdiği makamla millete hava atmayı.
Belediyecilik ekip işidir. Kentlerdeki, ilçelerdeki her şey, iş makinesi operatöründen şoförüne, işçisinden mühendisine, temizlikçisinden memuruna kadar kim varsa, onların emeği ile ortaya çıkar. O tabelanın üstünde illa ki isim olacaksa, belediye başkanının değil, alın teri dökenlerin, soğukta, sıcakta çalışanların isimleri yazılmalıdır. Fotoğrafları koyulmalıdır. Belediye başkanına sorsanız, “Emeğe, emekçiye saygı” diye başlayan nutuklar atar. Ama hiç utanıp sıkılmadan o emeğin üzerine sadece kendi adını yazar.
Bu davranış biçimlerinin geri kalmış ülkelerin yöneticilerine özgü olduğunu biliyoruz. Bir belediye başkanının, başarısından kuşkusu yoksa adını tabelalara, fotoğrafını bir yerlere yerleştirmesine gerek kalmaz. Çünkü halk zaten yapılanları görüyor, takdir ediyordur.
Son günlerde birçok kentte, reklam panolarında, belediye başkanlarının, zaten görevleri olan, lafı bile edilmeyecek icraatlarını, adayların da sanki ilk kez yapılan işlermiş gibi adına proje dedikleri şeyleri gözümüze soktukları afişleri gördüğümden, içimden geçenleri yazdım.
Vatandaşın parası ile de hava atılmaz
Yol, kaldırım, park yaparak Belediye Başkanı olunmaz, vatandaşın parası ile de hava atılmaz
Önümüzde yerel seçimler var. Gündem yoğun ama “Bir belediye başkanı nasıl olmalı” sorusu da yanıtsız kalmamalı.
Türkiye’deki belediyecilik anlayışının en çarpık yanı, belediye başkanlarının yaptıkları işleri, sanki olmayan şeylermiş gibi sunmalarıdır.
Bir belediye başkanının, kent sakinlerine, “Size şu kadar yol, köprü, kavşak yaptım, asfalt döktüm, içme suyu getirdim, kaldırım döşedim, otobüs aldım, park yaptım kısacası şunu yaptım, bunu aldım” deme hakkı yoktur.
Neden mi? Çünkü bu işleri yapmak için seçilmiştir de ondan. Yani, övündüğü, reklamını yaptığı, seçmenin gözüne soktuğu işler, asli görevleridir. Maaşını da, şanını da, şöhretini de aldığı Belediye Başkanlığı makamı, reklamını yaptığı hizmetleri verme yeridir.
Konuyu biraz daha açarsak, bir avukat, müvekkiline, “Seni ne güzel savundum. Davayı ne güzel kazandım” derse komik olur. Çünkü bunun için eğitim yapmıştır, mesleki yemin etmiştir ve hayatını bu işten kazanmaktadır.
Aynı şekilde bir doktor, hastasına, “Seni ne güzel tedavi ettim. Ne güzel ilaçlar verdim” demekten kaçınır. Çünkü bunun için eğitim yapmıştır, mesleki yemin etmiştir, hayatını bu işten kazanmaktadır.
Batılı ülkelerde belediye başkanları, asli görevlerini, sanki yapılamayacak ya da ilk kez yapılan işlermiş gibi anlatmaz. Yolla, kaldırımla, asfaltla, köprüyle, kavşakla, otobüsle, çöple övünmez. Ayrıca seçim kampanyasında bunları anlatırsa, alaya alınır, tepki görür. Seçmen arkasından teneke çalar.
Sen aday olursan bunları söyler misin diyenler çıkacaktır. Merak etmesinler, yukarıda yazdıklarımı, Belediye Başkan adayı olduğum 2004 seçimlerinde, tüm kampanya boyunca, her gittiğim yerde ve davet edildiğim televizyon kanallarında anlattım. Belki birileri not etmiştir, günü gelince aynı şeyleri söyler dedim. Ama belli ki, söylediklerim bu işe soyunanların hoşuna gitmemiş.
Çağdaş anlamda belediye başkanı, insanların yaşam standartlarını yükseltecek, iş sahaları açacak, çevreyi koruyacak, bölgesel kalkınmayı sağlayacak, kent ekonomisini güçlendirecek projelerle halkın karşısına çıkar. Bunları da övünmek için değil, farkını ortaya koymak amacıyla anlatır.
Yoksa “Belediyeyi birlikte yöneteceğiz”, “Belediyenin kapılarını herkese açacağız”, “Semt meclisleri kuracağız”, “Şeffaf olacağız”, “Hesap vereceğiz” türünden, artık her adaydan duyulduğu için gına getirten söylemlerle bir yere varılmaz.
Tabi ki şeffaf olacaksın, kapıları herkese açık tutacaksın, hesap ta vereceksin. Bunlar da iş mi yani. Niye bunları insanların kafasına kakarcasına anlatırlar, anlamak mümkün değil.
Türkiye’de, belediye başkanları, neredeyse her çalışma yapılan alana, “Büyükşehir Çalışıyor” ya da “Falanca belediye çalışıyor” ifadelerinden oluşan ve altında isimlerini yazdıkları tabelaları dikerler. Birkaç yüz metrelik kaldırımı her yıl yeniden yaparlar. Üstüne de, “Kaldırımınız hayırlı olsun. Belediye Başkanı falanca” yazılı bir pankart asarlar. Gören de sanır ki, belediye başkanı, geçmiş iş makinesinin içine ya da almış eline kazmayı küreği, orayı kazıyor, duvarı örüyor, kaldırım taşlarını döşüyor, şantiyenin her işiyle de bizzat ilgileniyor.
Yine vatandaşa öyle bir izlenim verilir ki, sanki belediye başkanı yolu, köprüyü, kavşağı, parkı cebinden ödediği parayla yaptırmış. Ne varsa başkanın parasıyla alınmış.
Ayıptır ya. Bırakın vatandaşın parasıyla, verdiği makamla millete hava atmayı.
Belediyecilik ekip işidir. Kentlerdeki, ilçelerdeki her şey, iş makinesi operatöründen şoförüne, işçisinden mühendisine, temizlikçisinden memuruna kadar kim varsa, onların emeği ile ortaya çıkar. O tabelanın üstünde illa ki isim olacaksa, belediye başkanının değil, alın teri dökenlerin, soğukta, sıcakta çalışanların isimleri yazılmalıdır. Fotoğrafları koyulmalıdır. Belediye başkanına sorsanız, “Emeğe, emekçiye saygı” diye başlayan nutuklar atar. Ama hiç utanıp sıkılmadan o emeğin üzerine sadece kendi adını yazar.
Bu davranış biçimlerinin geri kalmış ülkelerin yöneticilerine özgü olduğunu biliyoruz. Bir belediye başkanının, başarısından kuşkusu yoksa adını tabelalara, fotoğrafını bir yerlere yerleştirmesine gerek kalmaz. Çünkü halk zaten yapılanları görüyor, takdir ediyordur.
Son günlerde birçok kentte, reklam panolarında, belediye başkanlarının, zaten görevleri olan, lafı bile edilmeyecek icraatlarını, adayların da sanki ilk kez yapılan işlermiş gibi adına proje dedikleri şeyleri gözümüze soktukları afişleri gördüğümden, içimden geçenleri yazdım.