Çiftçi: Kaymakamlık Bile Yapabileceğim Şüpheliyken Çorum’da Valilik Yapıyorum
Çiftçi: Kaymakamlık Bile Yapabileceğim Şüpheliyken Çorum’da Valilik Yapıyorum
Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, makamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafını makamından kaldırdığıyla ilgili haberlere “algı operasyonu” değerlendirmesi yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı şükran ve minnet borçlu olduğunu vurgulayan Vali Çiftçi, “Kaymakamlık bile yapabileceğim şüpheli iken, 4 yıldır çok şükür Çorum’da Valilik yapıyorum” diye konuştu.
Geçtiğimiz günlerde Çorum Valiliği, gazete, televizyon ve internet haber sitelerinde yayınlanacak haberlerde kullanılmak üzere Vali Mustafa Çiftçi’nin yeni makam fotoğrafını paylaştı. Fotoğraftaki bir detay ise dikkatlerden kaçmadı. Daha önce Vali Mustafa Çiftçi’nin makam masasının arkasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafı yer alıyordu. Basına verilen yeni görselde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının kaldırıldığı görülüyor.
Haberlerin yayınlanmasının ardından Çorum Valiliği, konuyla ilgili bir açıklama yayımladı. Açıklamayla birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarının makam odasında yer aldığını gösteren görseller de servis edildi.
“Hakkımda Algı Operasyonuna İmza Atıldı”
Vali Mustafa Çiftçi ise konuyla ilgili sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. Hakkında algı operasyonu yapıldığını belirten Vali Mustafa Çiftçi, yaşamından örnekler verdi, 20 yılda Türkiye’de sessiz bir devrim yaşandığını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şükran ve minnet borçlu olduğunu dile getiren Vali Çiftçi, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Yerel ve ulusal haber sitelerinde, bazı sosyal medya mecralarında Valilik Makam odasından Muhterem Cumhurbaşkanımızın resminin kaldırıldığına dair asılsız haberler servis edildi, hakkımda algı operasyonuna imza atıldı.
Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki, 27 Aralık 1996’da Mülki İdare Amirliği mesleğine başladım, 26 yıldır mesleğin değişik kademelerinde aziz milletimize hizmet etmekteyim. Bu süreçte 28 Şubat dönemini görmüş ve bil-fiil yaşamış biriyim.
O dönemlerde eşinizin kıyafeti, anne-babanız, cuma namazlarına gidip gitmediğiniz, taktığınız yüzük, bıçak-çatalı hangi elle tuttuğunuz/kullandığınız, hangi gazeteyi okuduğunuz, kişisel tercihleriniz vs. gibi, bugün anlamsız gelen pek çok hususa farklı anlamlar yüklenir, buna göre yaftalanırdınız. Mesela meslek hayatımdan bazı kesitler aktarmak gerekirse;
Konya Valiliğinde Stajyer Kaymakam iken tahsis edilen kamu konutunu (1997), henüz bir yılı bile doldurmadan ve herhangi bir sebep de olmadığı halde 15 gün içinde boşaltmam gerektiğine dair resmi yazıyı hala hatırlarım.
Kaymakam Vekilliği için ilçelere gönderilmeden önce (1998 yılı) zamanın İçişleri Müsteşarının bizlere hitaben yaptığı tehdit dolu konuşmayı hala unutamam.
Milli Güvenlik Akademisi’ne devam ederken (1999), hafta sonları düzenlenen ve sosyal etkinlik olarak adlandırılan akşam yemeğine katılmayanlara, “bu kişiler içkili ortamda bulunmak istemedikleri için etkinliğe katılmıyorlar” denilerek isim tespiti yapıldığı da hala gözlerimin önündedir.
Bilecik/Yenipazar’da göreve başladıktan 15 gün sonra, eşimi bir akşam vakti Eskişehir’den alıp İlçeye götürdüğümü, 6 ay boyunca kimseyle görüş(e)mediğimizi, misafirliğe gitmediğimizi, misafir kabul edemediğimizi nasıl hatırlamam.
İzmir’de askerlik görevimi yaparken (2000), yemin törenine aksakallı babamın alınmadığını, nizamiyeden girmesine müsaade edilmeğini unutmuş değilim.
Aksaray/Gülağaç’tan tayinim çıktığında (2001), veda ziyareti için gittiğim Vali ve İl Jandarma Komutanı’nın tavsiye babından, “bu meslekte kalmak istiyorsan, ilerlemek istiyorsan bu kafayı değiştir, bu kafayla bu mesleği yapamazsın, gittiğin yerde kendine yeni bir başlangıç yap” dedikleri hala kulaklarımda yankılanır.
Erzurum’da görev yaparken (2002) eşimin alışveriş yapmak için gittiği askeri kantinin kapısından geri çevrildiğini, kantine alınmadığını unutabilir miyim?
Kamu görevlileri hakkında özellikle irticai faaliyetlerden dolayı iki müfettiş tarafından düzenlenen raporla memurların görevlerine son verilmesine imkan tanıyan yasanın, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesiyle kamu çalışanlarının büyük bir kıyımdan kurtuldukları da hala hafızalarda tazedir.
Bunları geçmişi kinle, nefretle hatırlayalım, hesaplaşalım diye değil; yaşadıklarımızdan ders alalım, aynı hatalara tekrar düşmeyelim, tarihten ibret alalım diye sıraladım. Ülkemiz geçmişte bu sıkıntıları yaşadı, muhafazakar kesim yıllarca zenci muamelesi gördü, başörtülü bacılarımız, kardeşlerimiz okullara alınmadı, eğitim haklarından mahrum kaldılar, kamu görevlisi başörtülü bacılarımız soruşturmalara, ihraçlara maruz kaldılar, mağdur oldular.
Peki, bugün bunlar yaşanıyor mu? Kimsenin kılık-kıyafetine, hayat tarzına, kişisel tercihlerine müdahale ediliyor mu? Eğitim hakkı, çalışma hakkı elinden alınıyor mu? İrticai faaliyet diye bir kavramdan bahsediliyor mu? İnsanlar ayrımcılığa tabi tutuluyor mu?
Tabii ki hayır. Memleketimizde son yirmi yılda sessiz bir devrim yaşandı, ülkemiz normalleşti, vesayet odaklarının hegemonyası sona erdi, milletin hakimiyeti sağlandı, devlet insanına, vatandaşına hizmet eden bir aygıta dönüştü.
Bunda şüphesiz en büyük pay Muhterem Cumhurbaşkanımıza aittir. Gece-gündüz demeden çalışarak, birçok badire atlatarak, bin bir güçlüğe göğüs gererek, bütün milletimizin ve mazlumların yükünü sırtlanarak devletimizi, son iki yüzyılın en güçlü konumuna yükseltti, devletle/milleti barıştırdı, modern Türkiye’nin mimarı oldu.
Evvel Allah, sonra Muhterem Cumhurbaşkanımıza minnet ve şükran borçluyum. Kaymakamlık bile yapabileceğim şüpheli iken, 4 yıldır çok şükür Çorum’da Valilik yapıyorum. Mesleğimin zirvesine yükseldim, hamdolsun Allah’ın bugünlerini de gördüm, yaşadım.
Ben, Muhterem Cumhurbaşkanımızın sevgisini kalbimde taşıyorum, her günüm için Allah’a ve Zât-ı Devletlerine teşekkür ediyorum. Hal böyleyken, resmini makam odasından indirmek kadir/kıymet bilmezlik olur, hadsizlik olur; bu benim açımdan asla düşünülemez. İnancım odur ki, yapılan bir iyilikten dolayı insanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez. Böyle biline…”