‘Güvenlik Neredeyse Ekonominin Önüne Geçti’
Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından 1. Uluslararası Hitit Güvenlik Çalışmaları Kongresi düzenlendi.
‘Güvenlik Neredeyse Ekonominin Önüne Geçti’
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, “Nereden bakarsanız bakın ulusal güvenlik nihai olarak en önemli unsur. O nedenledir ki özellikle çevresindeki komşu sayısının çok olduğu bizim gibi ülkelerde, son dönemlerde güvenlik endişelerinin arttığı bir sürece girdik. Burada tabi ülkenin genel yaklaşımından çok kendi coğrafyası dışında ortaya çıkan gelişmelerden etkilenmesinin önemli rolü vardır” dedi.
Hitit Üniversitesinin sosyal medya hesaplarından canlı yayınlanan çevrimiçi kongrenin açılışına, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanı Dr. Savaş Ünlü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sabiha Kılıç, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Bağcı ile London School of Economics Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaprak Gürsoy katıldı.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sabiha Kılıç, kongrenin, 2012 yılında kurulan, 2020 yılında öğrenci alımına başlanan Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından düzenlendiğini söyledi.
Kongreye uluslararası düzeyde katılımın söz konusu olduğunu belirten Prof. Dr. Kılıç, “Kongre yoğun katılımla gerçekleştirilmektedir. Enerjiden politikaya kadar oturumların yer aldığı kongrenin başarılı olmasını diliyorum” dedi.
Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk de kongreye, 2006 yılında kurulmasına rağmen hızla kendi dinamikleri üzerinde yükselen Hitit Üniversitesinin, tarihten turizme, turizmden makine ve imalat teknolojilerine kadar geniş yelpazede Çorum’u ülke potansiyeliyle buluşturacak önemli çalışmalar yaptığını söyledi.
Güvenlik konusunun, artık küresel öncelikli konulardan birisi olduğuna işaret eden Prof. Dr. Öztürk, “Bu alana değinmek, bu alanda çalışmalar yapmak, ülkemizin birikimine çok ciddi katkı sunacağı aşikar. Güvenlik Kongresinin birincisini düzenliyoruz. Burada, birinci dememizin sebebi de ikincisi, üçüncüsünü düzenlemek, yani gelenekselleştirmeye çalışacağız. Genç arkadaşlarımızın omuzlarında yükselen birikim olmasını istiyoruz. Bu şartlarda da siz değerli hocalarımızın, akademik camiamızın, kıymetli kurumlarımızın katkılarıyla Türkiye’de yapılan çalışmalarda, Hitit Üniversitemizin de rolünün olmasını arzu ediyoruz” diye konuştu.
“74 Farklı Kurumdan, 7 Farklı Ülkeden Misafirlerimiz Var”
Prof. Dr. Öztürk, kongreye uluslararası düzeyde yüksek bir katılım olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“74 farklı kurumdan, 7 farklı ülkeden misafirlerimiz var. 160’a yakın akademisyen bildiri sunacak. Alanlarımız da gerçekten geniş çapta, olabildiğince kucaklayıcı şekilde. Birincisi olması hasebiyle genel anlamda uluslararası güvenliğin içini doldurmak için geniş perspektifle konuyu ele alarak başladık. ABD’den, İngiltere’den, Almanya’dan, Kazakistan’dan katılımcılar olacak ki bu düzeyde katılımın gerçekten uluslararası anlamda hemen hemen bize alanın temel dinamiklerini yansıtacak, güncel tartışmaları yaratacak bir kapsam oluşturmuş olduğunu görüyoruz. Kongremize katılan kıymetli akademisyenlerimize, araştırmacılarımıza üniversitemiz adına teşekkür etmek istiyorum.”
Bağcı: Geldiğimiz Nokta İtibarıyla Güvenlik Neredeyse Ekonominin Önüne Geçti
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı da dünyada uluslararası ilişkiler sisteminin ana aktörü konumunda bulunmaya devam eden ulus devletlerin varlığının temelinde güvenlik olgusunun önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.
Ulus devlet yapısının, farklı dönemlerde dünya düzeni tartışmalarını da beraberinde getirdiğini anlatan Prof. Dr. Bağcı, şunları kaydetti:
“Uluslararası alanda son dönemde, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında başlayan doğu batı gerginliğinde askeri ittifakların ortaya çıkması hem bölgesel hem küresel anlamda güvenlik endişesini de beraberinde getirmiştir. Biz güvenlik konularında çalışan insanlar olarak güvenliğin karşıtının güvensizlik olduğunu söyleriz, yani bir toplumun güvenli yaşaması demek o devletin vatandaşlarının içeride ve dışarıda rahat hissetmelerini sağlayacak yapıyı sunmasından geçtiğini biliyoruz. Nereden bakarsanız bakın ulusal güvenlik nihai olarak en önemli unsur. O nedenledir ki özellikle çevresindeki komşu sayısının çok olduğu bizim gibi ülkelerde, son dönemlerde güvenlik endişelerinin arttığı bir sürece girdik. Burada tabi ülkenin genel yaklaşımından çok kendi coğrafyası dışında ortaya çıkan gelişmelerden etkilenmesinin önemli rolü vardır.”
Rusya ve Ukrayna arasında, NATO’yu kapsayacak şekilde yaşanan gerginliğin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği konusunun da gündemde olduğunu dile getiren Prof. Dr. Bağcı, “Geldiğimiz nokta itibarıyla güvenlik neredeyse ekonominin önüne geçti. Güvenliğin, büyük oranda uluslararası sistemi tekrar etkilemeye başladığı bu dönemde bir savaş çıkar mı, çıkmaz mı tartışmaları, özellikle Putin’in ‘gereğinde askeri ve teknolojik gücümüzü kullanırız’ şeklindeki açıklamasıyla, NATO üyesi ülkeler ile Rusya çatışmaya mı girecek endişelerini de beraberinde getirdi” diye konuştu.
Küresel güvenlik açısından, Covid öncesi ve sonrası güvenlik anlayışının özünde bazı yeni dinamiklerin de ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Bağcı, “Sağlık sektöründe yaşananlara baktığımızda, Çek Cumhuriyeti’nin, İtalya’nın birbirlerine ‘sen benim maskelerimi çaldın, benim ilaçlarımı çaldın’ suçlamalarından tutun da Avrupa Birliği gibi çok büyük ekonomik gücün ortak sağlık politikalarının olmadığının görülmesinin de önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum” ifadesini kullandı.
“BM’de 5 Daimi Üyenin Sahip Olduğu Veto Hakkı, Teknik Anlamda Haksızdır”
Prof. Dr. Bağcı, ABD’nin, dünyada bir numaralı güç olmaya devam ettiğini, diğer taraftan Çin’in ise ekonomik ve siyasi anlamda önemli bir rakip olarak algılanmaya başlandığını ifade ederek, “Bu durumun pratikten gözlemlenmesi, bizim güvenliğe olan bakış açımızı da oldukça değiştirecek. Küresel güvenlikte Çin faktörünün, Uzak Doğu’daki gelişmelerden Afrika’daki gelişmelere kadar yeni bir unsur, yeni bir araç olarak çalışmalarımızda göz önüne alacağımız gerçeğini bilmekte fayda var. Son dönemlerde özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘dünya 5’ten büyüktür’ şeklindeki Müslüman dünya içerisinde de büyük heyecan yaratan, Afrika’nın ve Asya’nın küçük ülkelerinin büyük desteğini alan yaklaşımı doğru olmakla beraber, başka da bir sistem olmadığı için Putin’in, ‘eğer şu andaki dünya düzeni ortadan kalkarsa daha fazla sorunlar ortaya çıkacak çünkü Milletler Cemiyetine benzer bir yapının ortaya çıkması mümkün olacak’ şeklinde ifade ettiği açıklaması aslında tarihsel bir gerçekliği de ifade ediyor. Savaşlar sonucunda ortaya çıkan yeni bir düzen ortaya çıkmadan kolay kolay yapıların değişmediğini biliyoruz. Şu anda dünyayı yöneten BM Güvenlik Konseyinde 5 daimi üyenin sahip olduğu veto hakkı, teknik anlamda haksızdır. Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin BM’de olmaları, karar alma mekanizmalarında yer almaları gerekli olmakla beraber bu 5 ülkenin sahip oldukları iltimaslı konumunu, bırakmayacaklarını da biliyoruz. O nedenle genel tartışmalar, yeni bir dünya düzeninin yavaş yavaş ortaya çıkacağı bir ön aşamadan mı geçiyoruz şeklindeki tartışmaları da burada gündeme getirmek lazım” şeklinde konuştu.
London School of Economics Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaprak Gürsoy da kongrenin açılış oturumunda geleneksel ve eleştirel güvenlik çalışmalarına yer verirken, güvenlik çalışmalarının eksik kalan taraflarını vurguladı.
Hem geleneksel hem de eleştirel güvenlik çalışmalarındaki kopukluktan, iç ve dış siyaset bağlantısının kurulamamasını kast ettiğini ifade eden Prof. Dr. Gürsoy, “Örnek olarak, darbeler. Darbeler, benim çalışma alanlarımdan biridir. En fazla çalışmayı darbeler ve rejim değişikliği üzerine yaptım. Darbeler, güvenlik çalışmalarında güvenlik alanını ilgilendirdiği için özellikle geleneksel güvenlik çalışmalarını kapsamı içinde yer alıyor” dedi.
Dünyada 1960-1990 yılları arasında darbe sayısının oldukça fazla olduğunu, 1990-2000 yıllarında kısmen azaldığını anlatan Prof. Dr. Gürsoy, 2000’den günümüze kadar ise birçok ülkede darbe yaşandığını ifade ederek, “Türkiye tecrübesinden darbelerin, başarılı başarısız darbelerin önemsiz bir şey olmadığını çok iyi biliyoruz. Araştırılması gereken konu başlıkları arasında görüyorum” şeklinde konuştu.
“Göçü, Güvenlikle İlişkilendirerek Yönetmek Mümkün Değil”
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanı Dr. Savaş Ünlü de bugün gerek Türkiye’nin gerekse küresel gündemin en üst sıralarda yer alan konularından birisinin göç olgusu olduğuna dikkati çekti.
Göç olgusunun, çoğu zaman ulusal aktörlerin güvenlik kaygısı perspektifinden ele alındığını dile getiren Dr. Ünlü, şunları kaydetti:
“Göç olgusu, insanlık tarihi kadar eski bir olgu. Tarihte esasında özünde değişmeyen, bugünküne çok benzeyen nedenlerle göçler yaşanmıştır. Kuraklık, kıtlık, çatışmalar veya belirli itiş nedeni olmaksızın daha iyi hayata kavuşmak gibi arayışlardan kaynaklanan göçler görüyoruz. Türk milleti olarak biz de bundan ari olmamışız. Bu göçler, kısa vadeli olarak değil yüz yıllar boyu sürmektedir. Bu topraklar, göçe hiç yabancı olmamıştır. Anadolu coğrafyasının tarihinde göç olgusu hep olmuştur. Bizim bu topraklara gelişimiz, yüz yıllar boyu sürmüş ve Anadolu’ya yerleştikten sonra Balkanlara doğru devam etmişiz. Türklerin Balkanları fethedişiyle birlikte İslam’ı benimseyen farklı etniklerden birçok insan, Osmanlı’nın gerilemesiyle de Anadolu’ya geri gelmiştir. Yine İspanya’da zulme uğrayanların adresi Anadolu olmuş. Kısacası, göç, insanlık tarihinin ilk dönemlerinden beri insanoğlunun hayatında olagelmiş bir olgudur.”
Günümüzde de göç konusunda aynı dinamizmin devam ettiğine işaret eden Dr. Ünlü, “Özellikle son 10 yıldır en büyük insani hareketliği yaşıyoruz. Dünya genelinde bugün 280 milyon insan kendi doğduğu toprakların dışında yaşıyor. Göç olgusu, bütün dünyanın birçok farklı coğrafyasında gündemin en üst sıralarda yer alıyor. Dünya bunu nasıl yönetiyor, neler yapıyor? Maalesef günümüzde baktığımızda özellikle Kuzey Yarım Kürede ulusal aktörlerin büyük bölümü göç güvenlik ilişkisinden ulus devletin güvenliğini algılıyor, Avrupa Birliği gibi bölgesel güvenliği algılıyor. Güvenlik çalışmalarında güvenlik kavramının öznesi kim olacak? Bu klasik güvenlik çalışmalarında her zaman hep ulus devlet olmuştur. Göç yönetimine baktığımızda, kuzey yarım küredeki egemen düşünce, ulus devleti ve ulus üstü siyasi aktörleri güvenliğin merkezine koyan bir yaklaşımı hep birlikte görüyoruz. Bu tabi uzun vadede göç yönetimi için sağlıklı göç yönetimini mümkün kılmıyor. Göçü, Batı dünyasının yönetmek istediği gibi güvenlikle ilişkilendirerek yönetmek maalesef mümkün değil. Şüphesiz güvenliği ihmal ederek de yönetmek de mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
Kongre, açılış konuşmalarının ardından, “Bölgesel Güvenlik Perspektifinden Ortadoğu” başlıklı oturumla devam etti.
Dört gün süren kongrede, “Değişen Bölgesel Dinamikler ve İran”, “Küresel ve Bölgesel Güvenlik”, “Afganistan’dan Balkanlara Yeni Büyük Oyun’un Dönüşü”, “Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Dünyasına Bakış: Serüven, Dinamikler, Güvenlik ve Gelecek” başlıklı oturumlarda da çok sayıda sunum yapıldı.